Kelimeler: asıl

Asıl kelimesi cümle içinde nasıl kullanılır?


1. Asıl ondan, onunla karşı karşıya gelmekten korkuyordu.


2. Dersleri bırakmaktan asıl ve sahiden üzülen Muazzezdi.


3. Asıl zararda olanlar Hilmi Bey ile Salâhattin Beydi.


4. Siz asıl Hilmi Beylerle alakası olan şeylerden bahsediniz.


5. Zaten yeni kaymakam sözlerini asıl onlara tevcih etmişti.


6. Fakat Yusuf u asıl korkutan, bu çehrenin kirli sarıya benzeyen rengi idi.


7. Biraz daha ilerde, meydanın tam orta yerinde salıncaklar kurulmuştu ve asıl kalabalık, bunların etrafında idi.


8. Hayatında asıl aradığı şeyin Muazzez olmadığını biliyordu, fakat Muazzez olmadan bunu aramaya muktedir olamayacağını sanıyordu.


9. dedirtip, o işi asıl yapanı kurtarmak gibi şeyler, Hami Beyin her gün tatbik ettiği ince usullerdi.


10. Yusuf bunu pek güzel hissediyor ve dayanılmaz bir tecessüsle, Hulusi Beyden asıl söylemeye hazırlandığı şeyi sormak istiyordu.


11. Fakat asıl, nakit parasının sayısını Allahın bildiği ve bunları saymak için vakit yetmeyeceğinden Hilmi Beyin altınlarını şinikle ölçtüğü söylenirdi.


12. Bu yabani çocuğa evvela ehemmiyet vermediler; fakat asıl ve hakikaten ehemmiyet vermeyenin bu yabani çocuk olduğunu fark edince onunla alay etmek, onu kızdırmak istediler.


13. Vaktiyle Midilli İdadisinden mezun olduğu için, oldukça okumuş yazmışlardan, memleketin tahsillilerinden sayılır ve hürmet görürdü, Fakat hürmetin asıl sebebi, sonu gelmeyecek kadar çok olduğu rivayet edilen servetiydi.


14. Çocuk bu sözlerden bir şey anlamaz, fakat hali ile, asıl talihsizliğin böyle gece yarısı uykudan uyandırılarak hırpalanmak olduğunu söylemeye çalışır, sonra daha fazla tahammül edemeyerek anasının ağlamasına daha tiz bir perdeden iştirak ederdi.


15. Yusuf un, şimdiye kadar daima biraz yabancı kaldığı bu şehrin cereyanına kendini kaptırması, yani bu şehirdekilerle, müspet veya menfi münasebetlere geçmesi, bu şehirde asıl yaşamaya başlaması da böyle bir bayram gününe tesadüf eder.


16. Memleketi asıl idareleri altında bulunduran bu adamların karşısında bir hükümet memurunun ne kadar az kıymeti olabileceğini; bir kaymakamın, aşağı yukarı, kendisine itibar edilen, fakat işlerine engel olmaya başlayınca derhal tüydürülen bir kukla olduğunu bildiği için, vaziyetten tamamen ümidi kesmiş gibiydi.