Kelimeler: fakat
Fakat kelimesi cümle içinde nasıl kullanılır?
161. Başka yollardan yürümeli idi; fakat böyle ustalıklı sözleri Yusuf zihninin sükûnetle çalıştığı zamanlarda bile yapamazdı.
162. Birkaç kere daha gayret etti, fakat bu sefer de gırtlağından ancak anlaşılmaz birkaç ses fırladı.
163. Bir sürü perişan düşünce başının içinde sallanıyor, birbirini çaprazlayıp dolaşıyor, fakat bu, onlardan hiçbirini yakalayamıyordu.
164. Fakat bey peder o gün bir şey vermedi; akşama doğru kapıdan başını uzatıp Yusufu çağırdı.
165. Fakat bu melun hastalık onu beklemeye, hem de en azaplı bir vaziyette beklemeye mecbur ediyordu.
166. Fakat bunları unutturan hadise, yani onun bir adam öldürmüş olması, Şahindeye hiç de korkunç görünmüyordu.
167. Fakat bu ut derslerini Yusuf pek az sonra birdenbire kestirdi, sebebini de söylemek lüzumunu duymadı.
168. Fakat Edremiti bırakıp gitmelerine imkân olmadığını söyleyince Hulusi Bey fikrini değiştirmiş, sözü başka taraftan açmıştı.
169. Fakat ertesi gün Şakiri şuradan, buradan soruşturunca niçin evvela kendisinin eli ayağı bağlanmak istendiğini anladı.
170. Fakat kızını bir arabacı karısı yapmaya Şahindeyi razı edemezdi ve bunu kendisi de pek istemiyordu.
171. Fakat kulağı evdeki hizmetçinin sözleriyle dolu olduğu için, Kaymakam Bu midir o?
172. Hayatında asıl aradığı şeyin Muazzez olmadığını biliyordu, fakat Muazzez olmadan bunu aramaya muktedir olamayacağını sanıyordu.
173. Muazzez her şeyin aslını öğrenmek istiyor, fakat biraz olsun iyileşmeden Yusuf a sormaya cesaret edemiyordu.
174. Muazzezin varlığı Yusuf için büyük, boşlukları dolduracak mahiyette bir şey değildi, fakat onun yokluğu müthişti.
175. Yusuf şaşırdı; fakat Kaymakamın şaka söylemediğini ve bu sözlerin sarhoşluktan evvel düşünülmüş şeyler olduğunu anladı.
176. Aldığı davaların hemen hemen hepsini kazanıyor, fakat bunun için bazen pek temiz denemeyecek yollara saptığı oluyordu.
177. Çavuşun verdiği tabakadan kalın bir cigara sarmaya çalışıyor, fakat titrek parmaklarının arasından cigara kâğıdı mütemadiyen kayıyordu.
178. Fakat birbirlerine söyleyecek bir şey bulamadılar ve sıkıntılı bir sükût içinde uzun zaman yüz yüze bakıştılar.
179. Fakat bu sarılık bir zayıflık ve kansızlığın verdiği renksizlikten ziyade, bir hastalıktan doğan yeşilimtırak sarılığa benziyordu.
180. Fakat gözlerini tekrar etrafta dolaştırırken, aşağıda mor bir duman tabakasıyla örtülmeye başlayan kasabayı gördü ve irkildi.