Kelimeler: acı
Acı kelimesi cümle içinde nasıl kullanılır?
1. Acı acı gülerek: Keşke yalnız kalsa!
2. Yusuf acı acı yutkundu, sonra karar vermiş bir tavırla:
3. Biraz acı su getireyim mi?
4. İsmail Acı su getireyim mi?
5. Bunu düşünmek ona fevkalade acı geliyordu.
6. Dudaklarında acı bir tebessüm vardı ve ağlamış gibiydi.
7. Evvela bir korku, sonra müthiş bir acı onun çocuk yüzünü kapladı.
8. Bu kırk kuruştan bir şey kalmadığı için, Muazzez, Yusuf un dönmesini üzüntü içinde bekliyor, fakat o geldikten sonra da vaziyetin düzelmeyeceğini düşünerek bu bekleyişine acı acı gülüyordu.
9. Fakat şimdi, Salâhattin Beyin evinde olduğunu hatırlayınca, sade bulgur pilavının, yanında hiçbir şey olmadan, veya birkaç biber turşusu ile, bu evde eskiden pek yenmediğini acı acı hatırladı.
10. Muazzez annesinin bütün sözlerinin böyle iğneli ve acı olmasına çocukluğundan beri alışıktı.
11. Oraya, o küçük ve çukur yere gidip gömülmek mecburiyeti ona pek acı geldi.
12. Midesine inen bu acı suyun birdenbire yorgunluğunu aldığını, tatlı bir zindelik verdiğini fark etti.
13. Onun bu kadar sebepsiz yere/bu kadar insafsızca Yusufun hayatından koparılması çıldırtacak kadar acı idi.
14. Yusuf baş parmaksız elini uzun uzun seyrederken düşünceleri eski ve acı bir hatıraya doğru uçtu.
15. Boş sofranın başına, kendisine nispet verir gibi alaycı gözlerle bakan annesinin karşısına, tekrar oturmak ona pek acı geldi.
16. Muazzeze dair içinde uyanan ve şuuruna varan his, onun kendisinden koparılması ihtimaline karşı duyduğu müthiş bir acı oldu.
17. Akşama kadar belki beş altı veresiyeciyi deftere yazmayı unuttu ve düşüncelerinin sonunda birkaç kere gözleri yaşardı: Bazen tatlı, bazen acı hayellerle...
18. Bu dayanılmaz acı hamlelerinden sonra, sanki zaafını göstermiş olmaktan ve siyah gözlerini nemleyen yaşlardan utanmış gibi, soluk ve çok ince dudaklarına bir tebessüm geliyordu.
19. Bir kere başkasının olan bu kızı nasıl olsa elinde farz ediyor, fakat onun kucaktan kucağa dolaşmasının Yusuf için ne acı bir talih olduğunu düşünerek gülüyordu.
20. üzerinde kendisini düşünen bir tek kişi bile mevcut olmadığına o kadar emniyeti vardı ki, acı bir kabadayılıkla kendisi de hiç kimseyi düşünülmeye layık bulmuyor; fakat bundan, sebebini anlayamadığı bir üzüntü duyuyordu.