Kelimeler: yorgun

Yorgun kelimesi cümle içinde nasıl kullanılır?


1. Bu aralık yorgun ve ağır adımlar kapıya yaklaştılar.


2. Muazzezin yüzünü tatlı, fakat yorgun bir gülümseme kapladı.


3. Kaymakam yorgun gözlerini önüne, kucağına yatan bu başa çevirdi.


4. Gözlerinin altı şişmiş, yanakları sarkmış, yüzü daima yorgun bir ifade almıştı...


5. Bir müddet evvel yatakta uzandığını gördüğü harap ve yorgun insanla bunun hiçbir alakası yoktu.


6. Fakat Yusuf bir şey söylememekte ısrar ediyor ve kendisine çok sorulduğu zaman başını yorgun bir tavırla duvara doğru çeviriyordu.


7. Ah, ölmeden evvel evladının namuslu birine vardığını görse ve gözleri arkada kalmasa, o zaman bu yorgun hayattan aynlmayı, hatta biraz isteyecekti de...


8. Yusuf haftada, on beş günde bir, yorgun ve harap bir halde geliyor, bir gece kaldıktan sonra, sabah ezanıyla beraber tekrar yola düzülüyordu.


9. Hatta yorgun argın eve geldiği akşamlar, Şahindeden, o zamana kadar alışmadığı bir ihtimam ve alaka görüyor, Muazzez tarafından en ateşli bir muhabbetle karşılanıyordu.


10. Bu kafileyi akşam üzeri yorgun argın, kuzuların ipine sarılan bir demet ot omuzlarda, uzun ve taze kesilmiş değnekler elde kasabaya giderken görmek ömür olurdu.


11. Bunun için yorgun argın ve geç vakit eve dönen ve komşuların yaptığı ikramlar sayesinde canı hiçbir şey yemek istemeyen Şahinde, felaketine layık bir iştahsızlık ve perişanlık ile, çocuklarına bir vefakârlık misali vermekte idi.


12. Çamurlu, dar sokaklar; küçük bahçeli evlerinin önündeki hanay; tarlada çalışmaktan yorgun argın dönüp, dinlenmek için etrafına çatan babası; gününün çoğunluğunu alt kattaki toprak zeminli mutfakta bulgur taşını çevirmek, hamur açmak ve ateş yakmakla geçiren annesi, sanki karşısındaydı.