Kelimeler: masanın
Masanın kelimesi cümle içinde nasıl kullanılır?
1. Gülüşerek masanın etrafına toplandılar.
2. Yusuf elindeki öğle yemeği çıkınını masanın üstüne bıraktı.
3. Odasındaki tahta masanın başında oturuyor, kamış kalemlerden biriyle oynuyordu.
4. Şakirin elinden alınan kocaman, toplu tabanca masanın üstünde uzanıyordu.
5. Yusuf masanın başında ayakta duruyor ve gözlerini Kaymakamın ellerinden ayıramıyordu.
6. Bu sırada gözleri, masanın kenarında duran iri Smith Wesson tabancaya ilişti.
7. Hilmi Bey masanın üstündeki tütün paketini aldı, arka tarafındaki dağınık rakamları topladı ve:
8. Masanın kenarındakilerin iri gölgeleri duvarlarda garip ve kocaman mahluklar gibi mübalağalı hareketler yapıyordu.
9. Yusuf lokanta masasına benzeyen ve dokundukça sallanan masanın başına geçti, Salâhattin Bey ona:
10. Alt katta, sokak üstündeki odada yeni peyda olduğunu gördüğü bir masanın ne olduğunu sormuş, Şahinde de:
11. Çavuş önündeki kâğıtlara, duvardan alıp masanın üstüne koyduğu aynalı, küçük lambanın ışığında, katilin ancak hüviyetini yazabildi.
12. Kaymakam bir müddet masanın üzerindeki kâğıtlarla meşgul olarak onun girdiğini fark etmemiş göründü, sonra yavaşça başını kaldırarak:
13. Karşısındaki hayretle silahı alıp bunun ne demek olduğunu sorarken, Hacı Etem masanın üstündeki iri, toplu tabancayı beline yerleştirdi.
14. O zaman Hacı Etem elini ceketinin sağ cebine atarak bir küçük torba daha aldı, masanın üstüne, diğerinin yanına bıraktı.
15. Masanın kenarına konan ayaklı bir lamba sarı ışığını ancak oyuncuların halkasına veriyor ve odanın diğer tarafları sessiz bir loşluğa dalıyordu.
16. Cemal Çavuş bu kadarını anlamaya, deminki mükâlemenin ve onun sonunda masanın üstüne bırakılan ufak bir torbacığın kâfi olmadığını bildiren bir baş silkmesi ile cevap verdi.
17. Onun, baktığı yeri kirletiyormuş hissini veren yapışkan mavi gözleri ve masanın üzerine yerleşip bir müddet orada kımıldayan korkunç derecede çirkin elleri, bir türlü zihninden çıkmıyordu.
18. Çavuş tekrar gülümsedi ve masanın üstündeki torbacıkları ceketinin iç cebine yerleştirdi; elinde tuttuğu Browning tabancayı da, çekmecelerden birini çekerek, oradaki kâğıtların üstüne bıraktı ve gözü kilitleyip anahtarı yanına aldı.
19. Senelerden beri silinmemiş, rendelenmemiş ve yer yer rhürekkep lekelerine bulanmış olan masanın üzerinde beyaz ve yuvarlak bir hokka, tuzluğa benzeyen bir rıhdan ve uçları kırılmış iki kamış kalem duruyordu.
20. Yusuf ortadaki bakır sahandan kuskus pilavı alıp ağzına atarken, o günkü hayatını gözünün önüne getiriyor ve tozlu bir odada, mürekkep lekeli bir masanın başında mutlak surette boş oturmanın hiçbir suretle müdafaa edilemeyeceğini hissediyordu.