Kelimeler: derhal
Derhal kelimesi cümle içinde nasıl kullanılır?
21. Biraz iyileşir iyileşmez derhal Edremite dönecek ve Muazzezi alarak herhangi bir yere gidecekti.
22. Yusuf derhal yerinden fırladı, kapıya koştu; fakat kadın arkasından yetişerek onu kolundan yakaladı:
23. deyince derhal anladı.
24. Lakin derhal anladı ki, bu kızcağız kendisini hiç de küçük, basit görmemekte, bir müsavat istemektedir.
25. Hacı Etemle ikisi, Yusuf un üç yüz yirmi lirayı nereden edindiğini derhal anlamakta da güçlük çekmediler.
26. Rengi kaçmış dudaklarının kenarında şaşkın ve manasız bir tebessüm belirdi ve başını önüne çevirir çevirmez derhal silindi.
27. Yusuf silkindi ve yerdekine iki tekme daha savurdu, fakat derhal koşup gelen Muazzezde Ali kendisini çekip götürdüler.
28. Derhal etrafındakileri dirsekleriyle iterek olduğu yerde serbestleşti, sonra başını yukardan aşağıya ve sağdan sola gezdirerek müthiş bir nara attı.
29. Ali de derhal işi farketti; bir bela çıkmasın diye gitmeyi düşündü, fakat ondan sonra Edremitte kimsenin yüzüne bakmaması icap ederdi.
30. Bir kenarda bir dakika dinlemek imkânı bulursa derhal gözlüğünü alnına kaldırıp ağlamaya başlıyor ve yaşlar ak sakallarından süzülerek mintanına damlıyordu.
31. Aşağıya, yemek yemeye inip Salâhattin Beyin zayıf ve çökmüş yüzünü, lakayt ve fersiz gözlerini görünce sokaktaki mükâlemeyi derhal ve tamamen hatırladı.
32. Her saat geçtikçe bu hissi artıyor, sanki Muazzez bir tehlikede imiş de Yusuf onu kurtarmaya derhal koşmuyormuş gibi, yeisle dudaklarını ısırıyordu.
33. Bazı mal sahipleri, kadınların, yanlarında getirdikleri emzikli çocuklarına meme vermelerine bile müsaade etmezlerken, Yusuf onların biraz yorulduğunu görür görmez derhal işi bıraktırırdı.
34. Derhal bulduğu bu yalana kendisi de inanmış gibi içi cız etti ve hakikaten Yusufun buraya babasına ait fena bir haberle gelmiş olmasından korktu.
35. Alinin gözleri, iki tarafına bakınmasına ve başını mütemadiyen başka istikametlere çevirmek istemesine rağmen Muazzezin yüzüne doğru kayıyor ve derhal kendi yüzü de onunki gibi kızarıyordu.
36. Fakat bunun ilk tezahürleri karısının manasız ve lüzumsuz yerlerde lügat kullanması olurdur Salâhattin Bey bunları düzeltmek istedi mi, karısının gururu yaralanır ve derhal kızılca kıyamet kopardı.
37. Kızgın güneşin altında boğulur gibi uzanan ve yaşamakta olduğunu ancak ışık vasıtasıyla belli eden tabiat, yarım saat kadar süren bir karanlık esnasında derhal başka bir ruh almıştı.
38. O, kumral tüylü ve mor damarlı elinde ince bir çizgi halinde beliren ve derhal kuruyan kanlarla birlikte, vücudunu senelerden beri kemiren bir zehirin de dışarı çıkıp uçtuğunu sandı.
39. Bu söylediğimiz hisler aklından şöyle bir geçiyor ve derhal unutuluyordu; o kadar ki, aynı şeyleri bir başka sefer düşününce, ilk defa fark ediyorum sanıyor ve yeniden üzülüyor, seviniyor veya hayret ediyordu.
40. Yusuf ara sıra lakırdıyı bırakıp küçük kıza doğru bakınca kız da başını ona kaldırır, güler, fakat ayağını bir taşa çarparak derhal yüzünü buruşturur, önüne bakmaya mecbur olur, böylece Yusuf u güldürürdü.