Kelimeler: boş
Boş kelimesi cümle içinde nasıl kullanılır?
1. Boş teldolap, boş torbaların yığıldığı yeşil sandık gözünün önüne geldi: Ah, nasıl oldu?
2. Eskisi gibi hâlâ boş ve işsizdi.
3. Öyle ya, herhalde böyle boş oturmanın da bir hikmeti var.
4. Sonra bunlarla uğraşacak adam lazım, sen halbuki artık boş değilsin!
5. Bozuk ve taşlı yollarda boş ve havaleli araba tehlikeli sallantılar yapıyordu.
6. Hayat bu derece manasız ve insan dünyaya boş durmak için gelmiş olamazdı.
7. Boş torbalar bir kenara yığılmış duruyor, sadece bir bulgur torbası, yarı açık, ortada kabarıyordu.
8. Kendisi de uzandı ve hemen, bir kuyu kadar boş ve karanlık bir uykunun içine yuvarlandı...
9. Yazık ki bu iş ona boş gezmekten daha az sıkıcı ve daha az manasız gelmiyordu.
10. Bu üzüntü, onu yerinden kaldınp eşyasına baktıracak hale gelmeden, kayboluyor ve yerini boş bir gevşekliğe bırakıyordu.
11. Fakat Yusuf un Edremite gelişinin haftasında Kaymakam, Malmüdürüne, bu tahsildarın ne diye böyle boş gezdiğini sordu.
12. Düşündükçe şimdiye kadar aldığı tavırları manasız buluyor ve kendisini de, başkalarını da boş yere sıkıntıya soktuğunu zannediyordu.
13. Artık boş ümitleri kafasından atmaya çalışıyor ve kendini avutmak için Kazdağı eteklerinde bir köyde bulunan amcasına gitmeyi düşünüyordu.
14. Boş sofranın başına, kendisine nispet verir gibi alaycı gözlerle bakan annesinin karşısına, tekrar oturmak ona pek acı geldi.
15. Daha ilerde, bir sürü boş oduncu eşeğinin kımıldamadan bekleştikleri meydanda, çocukların, ellerinde bol yapraklı kavak dallarıyla, eşekarısı kovaladıklarmı gördü.
16. Kadın adamakıllı iyi işliyordu; fakat kız, akşama kadar ağaçların dibinde oturarak, annesinin yanında dolaşarak, yahut zeytin silkenlere bakarak boş gezdi ve hiç kimseyle hiçbir şey konuşmadı.
17. Mütemadiyen ve sabahlara kadar düşündüğü günlerin acısını çıkarmak için olacak, kafasının mutlak surette boş kalmasına gayret ediyor ve evde kendisine sorulan en basit şeylere bile omuz silkmekle mukabele ediyordu.
18. Yusuf ortadaki bakır sahandan kuskus pilavı alıp ağzına atarken, o günkü hayatını gözünün önüne getiriyor ve tozlu bir odada, mürekkep lekeli bir masanın başında mutlak surette boş oturmanın hiçbir suretle müdafaa edilemeyeceğini hissediyordu.
19. Resmi işlerini uzun senelerin verdiği itiyatla yapıyor, bunların bir kısmını, pek bunalırsa, tahrirat kâtibine bırakıyor ve eve gidip sokak üstündeki loş odanın bir minderine uzanıyor ve hayatını teşkil eden boş seneleri gözünün önünden geçiriyordu.