Kelimeler: büyük
Büyük kelimesi cümle içinde nasıl kullanılır?
41. Burada mühim olan, ifade edilen şeylerdi ve bunlar, insanı yerlere kapanıp yüzünü topraklara gömerek düşünmeye sürükleyecek kadar büyük, umumi ve bilhassa insanca idi.
42. Atları görünce, kenardaki ekşi kokusu ta uzaklara kadar yayılan bir gübre yığınının üzerine çıktı; değneğini ayaklarının ucuna dayadı ve büyük gözlerle geçenlere bakmaya başladı.
43. Çünkü Şakirin katil olduğunu ispat edecek delillere mukabil, ortada daha büyük ve müsbet bir delil vardı ki, bu bütün şahit ifadelerini, bütün ithamları çürütüyordu.
44. Kendi dili ile bu insanların dili arasında herhalde pek büyük farklar olacaktı, onlar Yusuf un sözlerinden bir şey anlamayacaklar ve o, anlattığı ile kalacaktı.
45. Havalar soğuk olduğu için, kepenklerinin yarısı kapalı duran şu karşıki dükkânın önünde, biraz sonra dünyanın en büyük fenalığını yapacağı insanla beraber oturduğu yaz günlerini hatırladı.
46. İhsan, Yusuf un bu kadar uzun zamandan sonra kendisine eski bir arkadaştır diye başvurmasından büyük bir iftihar duyuyor ve ona arkadaşlığına layık olduğunu ispata çalışıyordu.
47. Kalın iki örgü halinde arkasında sallanan kumral saçları, koşarken uçuyor; pembe ve yuvarlak topukları, ökçesiz ve ayağına biraz büyük gelen terliklerinin içinde mini mini duruyordu.
48. Niçin hayatının bu en büyük arzusunu, şimdiye kadar belki yine içinde, fakat en gizli yerlerde saklı duran bu arzuyu, hapsedildiği yeri parçalayarak ortaya çıkar çıkmaz, öldürmeye mecbur kalıyordu?..
49. Büyük annesinin ara sıra diğer ihtiyar kadınlarla beraber okuyup ağlaştığı Muhammediyeyi sıkıcı buluyor, Şube Reisinin oğlu Vasfıde pek bol bulunan, iki sütun üzerine basılmış, tercüme romanları da pek anlamıyordu.
50. Evin ön tarafındaki meydanda mahallenin bulgur değirmeni vardı; büyük bir taş çanağın üzerinde tahta kollar vasıtasıyla döndürülen, yine taş bir yuvarlaktan ibaret olan bu değirmeni, kadınlar gülüşüp oynaşarak çevirirlerdi.
51. İlk zamanlarda Yusuf a karşı müthiş bir hiddet, hatta kin duymaya başlayan, sonra yavaş yavaş bu kızgınlığı büyük bir teessüre çevrilen Muazzez, son zamanlarda Yusuf un halinden korkmaya başlamıştı.
52. diye bağırınca zihninden şimşek gibi bir şey geçti ve yalnız şimdi değil, bu eve geldiğinden beri, hatta ilk gördüğü günden beri Kübranın kendisine hep büyük ve şaşmaz gözlerle baktığını hatırladı.
53. Bunların arasında bazen sivriliveren büyük eşraf evleri, beyaz badanaları, çifte kanatlı sokak kapıları ve ikinci katın sokağa doğru yaptığı çıkıntıdaki tozlu kalyon ve muharebe resimleri ile insana küçükken dinlediği masalları hatırlatırdı.
54. O zaman geniş ve açık olan tabiat bile şimdi böyle iki kaya arasına sıkışmış ve o zaman uçsuz bucaksız, büyük görünen gökyüzü, şimdi beyaz ve yumuşak bir örtü halinde üzerlerine çökmüştü.
55. Edremite dönmezlerse hem kızının hem Yusuf un perişan olacaklarını, ikisinin de ellerinden bir iş gelmediğini, Yusuf un zaten yabancı olmadığını ve kendisinin bu nikâha muhalif bulunmadığını, şart olsun, dinim hakkı için gibi büyük yeminlerle anlattı.
56. Evlerinin alt katındaki alçak tavanlı ve loş odada bir köşe minderine oturarak hiç durmadan okuyup kınalı elleriyle teşbih çeken, üç ayları tutan, günde bilmem kaç rekât nafile namazı kılan ve damadına bile başörtülü çıkan bu kadının Aliye karşı büyük bir zaafı vardı.
57. Yalnız, ara sıra, karı koca kavga ederken, adeta kin ve istihfaf ile Şahindeye dikilen gözleri, Salâhattin Beye ilişince öyle yumuşaklaşır, öyle tatlı ve birçok şeyler söyleyen kıvılcımlarla dolardı ki, bunu gören bir adam, Yusuf un içerisinde bizimkilere hiç benzemeyen, bizimkilerden çok daha derin ve büyük birtakım hislerin bulunduğunu zannedebilirdi.